10 Şubat 2011 Perşembe

kederli sevdicekler





çok taktım bağımsız filme. ardı ardına izlediğim romantik komedilerin artık midemi bulandırmış olmasından "eytere bea" diyip hard kor bi hamleyle bağımsızlar diyarına girizgah yaptım. yapmaz olaydım, bunalıma girdim ve henüz çıkmadım, mal mal duruyorum, 5m karelik bi alanda hem yemek yiyip hem uyuyup hem çişimi ve kakamı yapıyorum. o değil de iyi ki başlamışım bağımsız film izlemeye. çok sevgili ve yalamak istediğim ryan gosling yüzünden. madem bu adam bu kadar yetenekli ve tapılası neden bütün filmlerini indirmiyorum dedim. hazır internetim sınırsız ve zengin bi kişiyim, neden bekliyorum...neredeyse hep bağımsız filmlerde ve çok iyi senaryolarda rol almış, bir çoğu izleyeni deriiin derin düşüncelere ve kara kara boşluklara gark ediyor. bunlardan en sevdiğim ve oyunculuklarını tartışmasız tek geçtiğim "blue valentine" dır. şimdi bu film bi aşk filmi evet. ama selülitsiz bacaklı,güzel, şapşal, günde bilmem kaç saat spor yapan, zeki ve tüm bunlara rağmen doğru erkeği bulamayan esas kız bilmukabele yakışıklı, hafif piçimsi şerefsizimsi ama bütün bunlara rağmen kocaman iyilik sever bir yüreği olan çapkın esas oğlan da yok bu filmde.(bütün bunlardan o kadar sıkıldım ki bu arada bi süre sonra insan kendini esas kız sanmaya başlıyor).
Kişisel blogumda da bahsettiğim gibi bu film enseye atılan bir şaplak, göte giren bir parmak kadar GERÇEK. çok aşık bi adam var, çok sevilen ama hayalleri bambaşka olan bi kadın var. bi şekilde hayatları birleşen bu iki farklı ideale sahip insanın ilişkilerinde yaşadıkları (eminim bi çok ilişki de aynı gerçeklerle yüzleşiyordur) o kadar naif ve samimi biçimde işleniyor ki, ryan gosling gibi bir varlığa burun kıvıran o kadına "olur mu canım öyle şey, hadi lan ordan" gibi tepkiler bile veremiyorsunuz. oyunculukların inandırıcılığı sayesinde aynı hisleri yaşıyor ve mahvoluyorsunuz. bi çok bağımsız filmde olduğu gbi burda da izleyici gözetleyen "röntgenci" pozisyonunda. bu gözetleme bir yerden sonra öyle bir evriliyor ki artık siz gözetlenen haline geliyorsunuz. film size sorular sormaya başlıyor. hatta film sizinle konuşuyor. evet götümden uydurmuyorum, hayatımda izlediğim ve kendisiyle konuşmama fırsat veren nadir filmlerden biridir blue valentine. size "bak şimdi ben sana bişey anlatıcam sen de uslu uslu dinleyeceksin" gibi bir ön koşullandırmayla değil, "hele gel iki dakka az konuşalım" gibi bir içtenlikle yaklaşıyor. film bittiğinde üstümden geçen o hayatların balyozumsu ağırlığını da bi kaç saat ağlayarak atabildim. belki atamadım. atmayayım lan daha güzel, yazmaya devam edeyim, böyle iyi.

2 yorum:

  1. indirdim ve sabırsızlanıyorum izlemek için.hele bir de böyle yorumlar okudukça bir an önce eve koşup kendimi ryan'ın kollarına bırakasım geliyor.

    YanıtlaSil
  2. aaaah ah hemen ardından adamın bütün filmlerini indirip izlemek isteyeceksin, eminim...

    YanıtlaSil